Apple şirketinin kurucusu, teknoloji fetişistlerinin peygamberi Steve Jobs’un hayatını anlatan “Jobs” filmini tarikat üyeleri uzun süredir merakla bekliyordu. Yönetmenliğini daha önce televizyon filmleri çeken Joshua Michael Stern yaptığı filmin başrolünde başka bir cemaatin fetiş öznesi Ashton Kutcher var.
Üniversite öğrenimini yarıda bırakıp kendini Budizme, oradan Hindistan’a veren, geri döndüğünde kendini sıkıcı ve yaratıcı olmayan ofis ortamında bulan Jobs kendi fikirlerini hayata geçirmek için büyük bir hırsla çalışmaya başlar. İşte film de bu süreçte Apple’ın kuruluşunu, yükselişini, Jobs’un Apple’a biçtiği anlamları, çalışma prensiplerini ve insan ilişkilerini anlatıyor.
Özellikle Ipod sonrası karizması daha da güçlenen Steve Jobs’la ilgili özellikle 2011 yılındaki ölümüyle beraber yazılan kaynakça bol miktarda mevcut. Kısa bir internet taramasıyla dahi Jobs’ın hayatının detaylarına tanık olabiliriz. Film de sırtını buraya, Jobs’la ilgili birçok kişinin az buçuk bilgisi olduğu kanısına yaslıyor. Eğer Jobs’la ilgili bilginiz, “Ipad şeysi değil mi o adam, siyah kazaklı”dan öteye geçmiyorsa filmde tam olarak ne olduğunu bile anlamayabilirsiniz. Jobs manyağı iseniz, tam tersi şekilde filmden büyük keyif de alabilirsiniz. Heroik alttan kameralar, gözlere yakın plan yapılan çekimler, Jobs’la özdeşleşmiş çene okşama hareketleri, sabah kalkar kalkmaz söylenmeye başlanan özdeyiş tadında sözlere hayran hayran bakabilirsiniz.
Ancak, bu iki klasmanın dışındaki normal insanlardansanız, “Jobs”tan keyif almanız mümkün değil. Tamamen Jobs efsanesini arkamıza alıp bir an önce film çekelim diye yapılan film, ne Jobs’un düşünceleri açısından, ne de sinemasal keyif açısından hiçbir şey vaat etmiyor. Bir adam düşünün ki herkesle kavgalı, herkesle takışık, ağzından “Fazla Iphone şarjı olan var mı?” gibi düz bir laf çıkmıyor, her dediği atasözü kıvamında, çocuğuna sahip çıkmayacak kadar gaddar ama devamlı insanlığı düşündüğünü söylüyor. Jobs bir karakter nasıl çizilemez dersi niteliğinde. Aynı şekilde bir film düşünün ki, senaryosu yok, evet bu kadar net.
Böyle biyografik filmlerin bir özelliği de izleyicinin yapılan işe saygı duyması ve hatta filmin izleyiciyi bu konuda heyecanlandırmasıdır. Bu filmden çıkan kaç kişi ben de yaratıcı işlere girişeyim demiştir, merak ediyorum.
Son sözüm Ashton Kutcher’a: Metot oyunculuğu dediğimiz şey, boynunu bükerek yürümek, çeneyi okşamak vs. değil. Sen “Two and A Half Men”deki gibi doğal halinle kal, yeter bize. » Jobs film sayfası |