| 
                                                     2011 yılında gösterilen Canavarlar Sofrası filminde de birlikte çalışan yapımcı Emine Yıldırım ve yönetmen Ramin Matin, yeni filmi Kusursuzlar ile Altın Portakal Film Festivali’nde. Film 9 Ekim 2013 Çarşamba günü (bugün) yarışma jürisi ve meraklılarının karşısına çıkıyor. Emine Yıldırım’ın aynı zamanda senaryosunu da yazdığı film, iki kız kardeşin geçmişlerindeki sorunlarla hesaplaşmasını konu alıyor. Ramin Matin ve Emine Yıldırım ile filmi konuştuk. 
 
Söyleşi: Kültigin Kağan Akbulut & Gülhan Düzgün / Fotoğraflar: Dilek Yaman 
(Söyleşi metni ve fotoğrafların bütün yasal kullanım ve paylaşım hakkı Antrakt'a aittir. Kaynak göstermeden kullananlar hakkında ve karşısında hukuksal haklar saklı tutulmaktadır.) 
İlk filminiz Canavarlar Sofrası’nın üzerinden iki yıl geçti. Kusursuzlar’a giden süreç nasıl işledi? 
Ramin Matin: Kusursuzlar aslında Canavarlar Sofrası’ndan önce başladı. 2008’de Köprüde Buluşmalar’da proje geliştirmeye girmişti Kusursuzlar. Arada Canavarlar Sofrası’nı çektik ama o süreçte senaryoyu yazmaya çalışıyorduk. Arada Canavarlar Sofrası’nı yaptık. 
Daha önce de beraber çalıştınız. Bu işbirliğini nasıl gerçekleştiriyorsunuz? 
Emine Yıldırım: Biz ortağız zaten. Beş kişilik bir şirketiz. Oğuz, Ramin ve ben Bilgi Üniversitesi’nde yüksek lisans yaparken tanışmıştık. 2005’te şirketi kurduk. Uzun süredir beraber çalışıyorduk. Biraz doğallığından gelişti. Ramin yönetmenlik tarafındaydı. Ben de lisansta İşletme okudum, sonra sinema yüksek lisansı yaptım. Dolayısıyla ben yapımcılığa kaydım. Oğuz hem yapımda hem de ses tasarımcısı. Dolayısıyla organik bir şekilde beraber ilerliyoruz. 
 
     "Kardeşler arası dinamikler bana ilginç geliyordu." 
Filmin öyküsü nerden çıktı? Canavarlar Sofrası çok daha avangard bir filmdi. Bu film ise daha ana akıma yakın. Bu öykü nasıl oluştu? 
Yıldırım: Ben zaten uzun bir süredir kadın karakterlerle ilgili bir şey yazmak istiyordum. Bir taraftan da kardeşlik meselesi hep ilgimi çekiyordu, çünkü benim de ablam var ve annemin kardeşi var ama tabi ki biyografik bir film değil. O sırada hep ilginç geliyordu kardeşler arası dinamikler. Bir yandan çok yakın olma durumu var, bir yandan da gaddarlık var. Bir an dünyanın en gaddar şeyini söyleyebilirsiniz ama iki dakika sonra hayat hiçbir şey olmamış gibi devam eder. O sırada Ramin ile paylaştım fikrimi. Oradan gelişti. 
İlk senaryonuz değil mi? 
 
Yıldırım: Evet. 
 
     "Senaryoyu yazarken Ramin’le tartışmak bana yardımcı oldu." 
Nasıldı ilk senaryoyu yazmak? 
Yıldırım: Benim için çok zordu açıkçası. Herhangi bir düzenli senaryo yazma deneyimim yoktu. Ama bir yerden başlıyorsunuz ve devam ediyor. Danışıyorsunuz, film seyrediyorsunuz. Onun da ötesinde benim için Ramin’le beraber en başından tartışmak, konuşmak, dışarıdan bir göz olarak beni yönlendirmesi çok yardımcı oldu. 
Daha önce de oyuncu İbrahim Selim ile çalışmışsınız. Fetiş oyuncu olmaya doğru gidecek mi? 
Matin: Ben hem insan, hem oyuncu olarak seviyorum. Çok yetenekli ve rahat çalıştığım bir oyuncu. Ama fetiş oyuncu olur mu bilemiyorum. Bir sonraki projelere bağlı. 
Filmde Yasemin (Esra Bezen Bilgin), Lale (İpek Türktan) ve Kerim (İbrahim Selim) arasındaki uyum önemliydi filmin atmosferi açısından. Nasıl kurdunuz üçlü arasındaki yapıyı? 
Matin: O konuda şanslıydık sanırsam. Esra ile İpek birbirlerini Talimhane Tiyarosu’ndan tanıyorlardı. İbrahim de kolay uyum sağlıyordu. 
Esra Bilgin Afife ödülü aldı. Filmi çekmiş miydiniz o zaman? 
Yıldırım: Filmde oynayacağı belliydi ama ödül aldıktan sonra çekime başladık. 
     "Kadın karakterlerin erkeklerle ilişkilerinde filmin sırrına dair ipuçları var." 
Filmde uzun bir süre hikâyede bir giz olduğu belli ama ortaya çıkmıyor. Nasıl bir düşünce vardı aklınızda ki böyle bir yapı kurdunuz? 
Yıldırım: Zaten biz o kısmı, bu kadınlara ne oldu sorusunu gizli tutmaya çalışıyorduk. Bu kadınların başına gelen şey olmuş bitmiş ama diğer erkeklerle olan ilişkilerinde ipuçları var. En azından yolda giderken rahatça yürüyememek, adamların laf atması, sürekli size bakan adamlar… Dolayısıyla dikkatli bir şekilde izlediğinizde bu kadınların başına ne geldiği anlaşılıyor. Olay da bu aslında. Çok korkunç bir şey olmuş ama bu her gün oluyor. Ve biz de buna alışmış durumdayız. 
Hikâyenin sonunu bu nedenle mi boşlukta bıraktınız? Ne olduğunu anlıyoruz ama devam ediyorlar hayatlarına. 
Yıldırım: Tabi. Devam ediyorlar çünkü beraber devam etmek zorundalar. Orayı da açıkçası biraz açıkta bırakmak istedik. 
Matin: Aslında senaryoda devamı vardı. Ama hissiyat olarak orada bırakmak doğru geldi. Dediğiniz gibi hayat devam ediyor. İzlediğiniz hikâyenin bir sonu yok, temiz bir çözümlemesi de yok. Kardeşler bugün barışırlar yarın kavga ederler. Bunu vermeye çalıştık. Bir şekilde devam etmeye çalışan insanlar. 
Ama senaryoda devamı vardı? 
Matin: Evet biraz vardı. Ama çok değil. 
Filmin atmosferi de ilginç. Sahil sahneleri var ama karanlık. Bunun yanında gece sahneleri de klostrofobik denecek şekilde karanlık ve kadınların en büyük kavgaları da burada gerçekleşiyor. Atmosfer yaratırken aklınızda ne vardı? 
Matin: O denge önemli. Aslında görsel olarak iki dünya yaratmaya çalıştık. İç ve dış. Evin içi daha rahat ettikleri ortam, dışarısı ise daimi olarak tedirgin oldukları yer. Dolayısıyla plaj sahnelerini güneş, deniz, kumsal gibi tatlı bir şey değil de tatsız olarak yapmak istedik. 
Erkeklerin hikâyesi aslında pek bir yere gitmiyor. Kadınların hikâyesini izliyoruz. Bilinçli bir tercih miydi? 
Yıldırım: Evet. Benim için en azından, bu sefer kadınlar önde olsun, dedim. Yıllardır Türk sinemasında çok iyi kadın karakterler izliyoruz ama genelde erkekleri izliyoruz. Dolayısıyla benim için yazarken o bilinçli bir karardı. Bu sefer de erkekler arkada dursun bakalım, diye karar aldım. 
Matin: Zaten hikâyenin özünde kaçıyorlar, erkeklerden uzak durmak için.  Dolayısıyla da başkasına yer yok. Başkası girdiğinde dağılıyor. 
Türkiye sinemasında kadınlar daha çok taşra hikâyeleri üzerinden anlatılıyor. Fakat siz kentli karakterler anlatmışsınız. Bunu özellikle mi seçtiniz? 
Yıldırım: Tabi ki şehirli olduğumuz için daha yakından tanıdığımız karakterler. Ama bir taraftan da şöyle bir durum var: Bu kadınlar Türkiye’de en şanslı kesim diyebileceğimiz kadınlar. Modern, eğitim görmüş… Sonuçta bence bu da iki yüzlülük. Tabi ki taşradaki kadınlara göre daha şanslılar ama aynı sistem içinde yaşıyorlar. Onlar da bu sistem içinde bağımsız değiller. Onların da belli bir moderniteye ulaştığını, özgürlük kazandığını düşünmüyorum. 
Matin: Bir de dediğiniz gibi taşra hakkında yeterince film çekildi ve şehirli insanların da hikâyeleri, problemleri, dertleri var.   
Sizi başka çalışmalarda da yapımcı olarak gördük. Mesela Can Candan’ın Üç Saat filminde yapımcıymışsınız. 
Yıldırım: Üç Saat okul nedeniyle oldu, Can Candan Bilgi Üniversitesi’nde hocamdı o zaman. Şimdi de en son Derya Durmaz’ın kısa filminde yapımcı olarak çalıştım. Şimdi de yeni proje üzerine çalışıyorum. Projeyi ve çalışacağım kişileri seversem çalışıyorum. 
Amerika’da okuyup Türkiye’de sinema yapan biri olarak karşılaştırma yapabilir misiniz? 
Matin: Amerika’da çalışmadım, öğrenciydim. Dolayısıyla karşılaştırma yapmam zor. Zaten karşılaştırılamaz. Orası bir endüstri. Ama sonuçta orada kalamazdım, hiç yapmak istemediğim bir sinema. 
Yeni Türkiye sinemasını nasıl buluyorsunuz?  
Yıldırım: Türkiye sineması adına yeni işler çıkıyor. Ama buna bir endüstri olarak baktığımızda bu sistem içinde bu filmleri daha ne kadar yapabiliriz bilmiyoruz. Bundan sonra yeni bir yasa çıkacak ve içeriğini bilmiyoruz. Bu filmler nasıl finanse edilecek bilmiyoruz. Ama bence çok iyi işler çıkıyor. 
Dağıtım ve festival serüveni nasıl olacak? 
Yıldırım: Muhtemelen Antalya’dan sonra 2013 senesi bitmeden vizyona çıkaracağız filmi. Belki üç beş salonda olacak ama vizyon gittikçe zorlaşan bir konu. Şimdi Busan Uluslararası Film Festivali’nde dünya prömiyeri yapılacak, Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne gidiyoruz. Montpellier  Akdeniz Film Festivali’nde yarışacak. 
Filme niye İstanbul Film Festivalinde ya da Adana Film Festivalinde açılış yapmadınız? 
Matin: Antalya Canavarlar Sofrası gibi avangard bir filmi gösterdiği için hemen orayı düşündük. 
Canavarlar Sofrası Türk sinemasındaki ilk distopik filmdi? En sevdiğiz distopya kitapları ve filmleri nelerdir? 
Matin: O konuda çok orijinal bir şey söyleyemeyeceğim. Fahrenheit, 1984 gibi filmler ve kitaplar. Tabi böyle sorunca aklıma da gelmedi. 
En sevdiğiniz yönetmenler kimler? Hem distopya, hem genel olarak? 
Matin: Genel olarak çok uzun olur ve bu tarz listelerden hoşlanmıyorum. Ama Canavarlar Sofrası’nın hazırlanışında daha çok tek mekana odaklanan filmlere baktık. Polanski’nin birçok filmi olsun, 12 Kızgın Adam olsun, o tarz filmlere odaklandım. 
Kadınlar arası ilişkiler meselesinde hangi yönetmenlerden esinti var? 
Yıldırım: Yazarken etkilendiğim iki film vardı: Persona ve Whatever Happend to Baby Jane. Ben bu ikisinden çok etkilendim. 
**************************************************************** 
Ramin Matin 
1977 yılında doğdu. Loyola Marymount Üniversitesi Sinema Bölümü’nden mezun olduktan sonra, Bilgi Üniversitesi Sinema ve Televizyon Yüksek Lisans Programı’nı bitirdi. 2005’de Giyotin Filmi kurdu. İlk uzun metraj filmi ‘Canavarlar Sofrası’ (2011) ile Altın Portakal Film Festivali, Montpellier Cinemed Film Festivali ve Ankara Film Festivali’nde ödüller aldı. “Kusursuzlar” Matin’in yönetmenliğini yaptığı ikinci filmdir. Üçüncü film projesi ‘Yürüyüş’ Moulin D’Ande Sanatçı Rezidansı ödülünü almıştır. 
2013 – Kusursuzlar 
2011 – Canavarlar Sofrası 
2008 – Devrim & Istanbul Apocalypse (Kısa belgesel) 
2007 – Oktaykan Power & Balloon Tycoon (Kısa belgesel ) 
2001 – Seramoni (Kısa Film) 
1999 – Ebedi Dost (Kısa Film)  
Emine Yıldırım 
ODTÜ İşletme Bölümü’nden mezun olduktan sonra Emine Yıldırım İstanbul Bilgi Üniversitesi Sinema ve Televizyon Bölümü’nde Yüksek Lisans çalışmalarını tamamladı. 2003’ten itibaren film sektöründe çeşitli görevlerde yer aldı. 2005 senesinde, Bilgi Üniversitesi’nden sınıf arkadaşlarıyla beraber Giyotin Film Prodüksiyon Şirketi’ni kurdu. Tanıtım filmleri, kısa filmler ve uluslararası yapım belgesellerin yapımcılığını ve ortak yapımcılığını yürüttü. 2011’de ilk uzun metrajlı filmi Canavarlar Sofrası’nın yapımcılığını gerçekleştirdi.Yapımları arasında Discovery Europe Kanalı için altı kısa belgesel ve Avrupa Birliği Türkiye Komisyonu desteğiyle gerçekleştirilen uzun metrajlı bir belgesel film bulunmaktadır. 
                                                 |