| 
                                                     Altın Portakal’ın ellinci ulusal yarışma bölümüne seçilen Nihat Seven’in filmi Uzun Yol festivali iki önemli performans ödülüyle noktaladı. Ödül töreninde en iyi yardımcı erkek oyuncu performansı ödülünü yönetmen Nihat Seven, Ahmet Özarslan’a vekaleten alırken, en iyi erkek oyuncu performansı ödülünü Hakan Yufkacıgil büyük bir heyecanla, kendisi aldı. Nihat Seven’i, ödüllü oyuncuları, filmin yapımcılarını kutluyor ve yönetmen Nihat Seven ile  festival öncesinde gerçekleştirdiğimiz Uzun Yol söyleşisini okuyucularımıza sunuyoruz… 
 
Söyleşi: Kültigin Kağan Akbulut / Fotoğraflar: Dilek Yaman 
(Söyleşi metni ve fotoğrafların bütün yasal kullanım ve paylaşım hakkı Antrakt'a aittir. Kaynak göstermeden kullananlar hakkında ve karşısında hukuksal haklar saklı tutulmaktadır.) 
Antrakt: Filminiz Blind Pictures, Red Frame Film Productions ve Comedia Film şirketlerinin ortak yapımcılığında gerçekleştirilmiş. Bu şirketler Türkiye’de tanınmadığı için nasıl çalışmalar yaptıklarını sormak istiyorum. Ve ortak yapımı nasıl gerçekleştirdiniz? 
Aslında Red Frame Film Productions on üç yıldır İngiltere’de film çekiyor. Blind Pictures ise daha çok “nish” bağımsız filmler çeken bir şirket. Comedia sonradan katıldı. Red Frame Film Production ve Blind Pictures ile iki yıldır proje üzerinde çalışıyorduk. 2011 yılında Türkiye’de mekân gezmeye başladık. Burdur, Aydın, Afyon, Eskişehir, Bilecik, Kütahya şehirlerini gezdik.   
Antrakt: Film kadınla erkeğin evden kaçıp kendilerine yeni bir hayat kurmaları ve Fariz karakterinin Gülten’e verdiği “Çok mutlu olacağız” sözüyle açılıyor ancak akabinde evliliklerindeki her şey ters gidiyor. Ben karamsar bir tablo gördüm. Sizin aklınızda ne vardı? 
Hayır, aslında öyle değil. Kesinlikle bir var olma, mutlu olma çabası var. Fakat denenen yol başka... Film tümüyle iki genç insanın aşkı üstüne ilerliyor. Tabi ki burada bir drama var. Fakat bu karamsarlık anlamına gelmiyor, tam tersine daha iyisi için her şey.   
Antrakt: Başroldeki erkeğin kamyon şoförlüğü yaptığı birçok Türk filmi var. Birçok kişinin sevdiği Selvi Boylum Al Yazmalım filminde Kadir İnanır da bir kamyon şoförünü oynar. Yeşilçam sinemasındaki romantik filmlerde başroldeki erkeğin kamyon şoförü olması bir alt tür oluşturacak kadar yaygın. Siz bu karakteri yaratırken, Yeşilçam sinemasındaki bu karakterleri düşünmüş müydünüz? 
Tabi Selvi Boylum Al Yazmalım filminin çok ayrı bir yeri var Türk sinemasında ve Türk halkının gönlünde. Fakat benim için,  daha durağan bir kasabada yasayan Gülten’in hareket halinde olan ve onu bulunduğu yerden başka bir yere taşıyan birine aşık olması doğru geliyordu. Gülten ancak bu şekilde kaçabilir diye düşünmüştüm. 
Antrakt: Başrollerdeki Hakan Yufkacıgil ve Nil Günal dizi izleyicilerinin aşina olduğu oyuncular. Bu filmin çalışmasına başlamadan önce daha önceki çalışmalarını takip etmiş miydiniz? Bu film için nasıl anlaştınız? Nasıl çalıştınız? 
Asıl çabam klişe karakterler ve yüzlerden uzak durmaktı. Nitekim Fariz için belki beş aya yakın oyuncu aradık, çok ‘audition’ yaptık. Fakat mavi gözlü, sarı saçlı bir tip arıyorduk, bu nedenle zorlandık. Nitekim bir şekilde kast yönetmeni tarafından bize Hakan Yufkacıgil’in fotoğrafları geldi ve çağırdık, birkaç defa konuştuk senaryo üzerine. Hatırlıyorum, Hakan “Benim işim bir kere zor ise senin için iki defa zor. Benim dışımda herkes sarı çocuktan kamyon şoförü olmaz, diyor. Ben ve sen herkesi bu önyargılı düşüncelerinden kurtarmalıyız,” demişti bir keresinde. Nitekim Nil Günal (Gülten) için de aynı şey geçerliydi. O acınacak bir taşralı kıza benzemeliydi ve yeni bir yüz olmalıydı. Daha önceki işlerini takip etmedim, öyle bir kaygım yoktu. Ben kendi kafamdakilerin peşindeydim. Biz dört hafta bir prova yaptık kışın ortasında, İstanbul’un Sancaktepe’de filmin mekânı olan doğalgazsız bir evde çalıştık. Filmin ana sahnelerinin provasını filmdeki mekânlarında yaptık. 
Antrakt: Başroldeki Fariz karakterine bir açıdan sempati besliyoruz. Bir yandan da kumar bağımlılığından kurtulmak için adım atmaması nedeniyle karakterden uzaklaşıyoruz. Filme başlarken nasıl bir karakter düşünmüştünüz? 
Filme başladığımda aslında aile içi şiddet ve cinayetler ilgimi çekiyordu. Bunun için de bir motivasyon üzerinden yürümek gerekiyordu. Bu anlamda Fariz’in kumarcı olması çok şaşırtıcı değil ve de benim çalışmak istediğim konu için müthiş bir malzeme, anlatmak istediğim asıl sorun için çok iyi bir araçtı. Biliyorsunuz kumar oynayan karakterler genelde silik kişilikli tiplerdir, duruşlarını kaybederler. Bir yerden sonra bu yüzden belki sevilmezler. Daha fazla bir şey söylemeyeceğim, lütfen gelin filmi izleyin. Gerisini orada çözersiniz… 
Antrakt: Gülten karakteri bir yandan kocası tarafından sıkıştırılmış durumda, bir yandan da ailesi tarafından. Böyle bir kadın karakter yaratırken nelerden beslendiniz? 
Gülten beni en çok heyecanlandıran karakterdi, çok özeldi, çok başka bir kadın karakteri yaratmak istiyordum. Başta kesinlikle klişe olmayan güçlü bir kadın ve bu kadının aslında nereli olduğu çok önemli değildi benim için. Burada erkeklerin,  kadın, aşk ve sevme konusunda açmazları, birden tıkanıp kalmaları daha çok bu karakteri yaratmama sebep oldu. Her seferinde herkese anlatmak zorunda kalıyordum. Benim Gülten’im şalvarlı, başörtülü, zayıf ve kaderci küçümsediğimiz kenardaki değil kesinlikle. Sevdiği uğruna her şeyi göze almış, güçlü bir kadın. Bütün çabam ‘steryotip’ sinema karakterlerinden uzaklaşmaktı. Bu nedenle Gülten karakteri çok başka benim için. Ve nitekim de erkeklerin bütün faturası bu kadına çıkıyor. 
Antrakt: Ahmet Özaslan’ın oynadığı Salih karakteri özellikle son bölümde Dostoyevski karakterlerini çağrıştırdı. Bu karakteri yaratırken neler düşündüğünüzü merak ediyorum. 
Bu benzetme hep vardı aslında öykünün tümünde. Ahmet oyuncu seçimlerine geldiğinde hem ona hem de Hakan Yufkacigil’e (Fariz) söyledim. Üzerinde düşünmeye başladığımızda sanırım hepimiz bir yolculuk yaparız ve bu yolculuğumuz sırasında bazen benzer kanıtlar ararız bizi daha iyi yere taşıyacak. Dolayısıyla bu bağı kurmam gerekiyordu. Oyuncularım için daha kolay olmuştu: insanın düşmüşlüğü… 
Antrakt: İngiltere’de sinema eğitimi alıp sinema çalışmaları yapmışsınız. Genç bir yönetmen olarak İngiltere’deki sinema ortamını değerlendirebilir misiniz? 
İngiltere’nin sinema sektöründe iki tür  olduğunu kabul etmeliyiz. Birincisi Hollywood’un parasını verdiği, büyük bütçeli filmlerin çekildiği ama İngiltere sinema sektörüne sadece ciddi iş olanakları yaratan Hollywood filmleri.  İkincisi ise her Avrupa ülkesi gibi, ya da Türkiye’de ki gibi İngiltere’nin gerçek kimliğini taşıyan daha düşük bütçeli ve çok iyi oyuncuların olduğu ve dramların yapıldığı bir sinema var. Belki de sanırım budur her seferinde bizi büyüleyen, OSCAR ödüllü drama filminin düşük bütçeli iyi oyunculardan oluşan bir İngiltere sinemasına ait olması. 
Antrakt: Daha önceki filmleriniz Türkiye’de çok bilinmiyor. Antalya Film Festivali’ne katılma kararını nasıl aldınız? 
Aslında bir önceki filmim Suya Mum - Candle to Water çok yakında Türkiye’ye DVD dağıtımıyla giriyor. Antalya Altın Portakal Film Festivali bizim için çok büyük bir öneme sahip ve Türkiye’nin en köklü festivali. Bu nedenle bizim film için çok doğru bir platform olduğunu düşündük. Çünkü bu seferki filmim Türkçe ve Türkiye’de çektim.  
 
Antrakt: Filminiz Altın Portakal’da yarışacak. Bu filminizle Altın Koza’ya başvurdunuz mu? Filmin vizyon şansı var mı? Altın Portakal’dan sonra filmin gösterim programı nasıl olacak. Ve son olarak Altın Portakal’da ödül beklentiniz var mı? 
Altın Koza’ya başvurduk. Planımız Berlin’e gitmek, oraya da hazırlık yapıyoruz şu anda. Türkiye ve sanırım üç Avrupa ülkesinde gösterime girme şansı var. Elbette Altın Portakal’da ödül beklentim var. 
 
Antrakt: Yeni Türkiye sinemasını takip ediyor musunuz? 
Evet, takip ediyorum, heyecan veriyor. Özellikle Nuri Bilge Ceylan, Reha Erdem ve Zeki Demirkubuz. Ama kaygılandıran bir yanı da var, hep birbirine benzer filmler çıkmaya başladı. Bu gördüğüm bir tehlike. Özellikle ilk ve ikinci filmlerini çeken yönetmenlerin doğa, boşluk ve insan üzerine öyküleri…  
Antrakt: Bu film için Kültür Bakanlığı’nın Sinema Destekleme Fonu gibi desteklere başvurdunuz mu? Bu destekler hakkında ne düşünüyorsunuz? 
Evet, ortak yapım olduğu için başvurduk fakat bakanlık fonunda başarılı olmadı. Bana göre bakanlıktaki fon gerçekten çok iyi şekilde yapılandırılmalı ve sinemaya ayrılan para ciddi şekilde artırılmalı ve daha çok aralıklarla başvuru yapılabilmeli. Ayrıca çok çabuk şekilde vergi iadesi getirilmeli filmlere: sektörün kalkınması ve daha fazla yabancı yapımcının gelmesi için. 
 
Antrakt: Bundan sonraki projeleriniz neler?  
Şu anda City Tales - Kent Öykuleri, Polish Bread - Polonya Ekmeği diye iki proje üstünde çalışıyoruz. İkisi de İngiltere’de geçiyor ve sırasıyla hazırlıyoruz. 
Antrakt: 1914’ten bu yana Türkiye sinemasının ürettiği sinema filmlerinden en beğendiğiniz ilk üçünü sırasıyla yazar mısınız? 
Aslında bu soruya cevap vermek zor. Çünkü birçok güzel film var. Fakat beni bireysel olarak çok etkileyenler şunlar: Umut (1970), Yılmaz Güney, Vesikalı Yarim (1968), Lütfi Ö. Akad, Anayurt Oteli (1987), Ömer Kavur. 
***************************************************** 
 
Nihat Seven 
1973 yılında İmranlı - Sivas’ta doğdu. Glasgow Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde üç yıl okudu. London Metropolitan Üniversitesi Sinema bölümünden ve Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji bölümünden mezun oldu. Ayrıca Marmara Üniversitesi Sinema bölümünde ziyaretçi öğrenci olarak okudu. Londra Üniversitesi Performans Sanatları bölümünde bir yıllık oyunculuk eğitimi aldı.  NFT da Oyuncu Yönetmek eğitimi aldı. WAES de yönetmenlik eğitimi ve bir yıllık film yapımı eğitimi aldı. University of West of England’ta Avrupa sineması alanında master yaptı. Eğitim suresi boyunca sayısız workshop’a katıldı. 
                                                 |